Mevzû hadislerde onları tanımaya yardımcı olan birtakım kusurlar bulunmakla beraber, hadis âlimleri de mevzû hadisleri tanımanın bazı ölçülerini şu şekilde ortaya koymuşlardır.
1. Hadis Uyduranların İtirafları: Bir sözün uydurma olduğu, onu uyduranın itiraf etmesiyle anlaşılır. İtiraflar ya kanun zorundan ya da pişmanlık duygusundan kaynaklanır. Cezalandırılmak üzere olan Ebu’l-Evca’nın dört bin hadis uydurduğunu söylemesi, Kâbe’yi ağlaya ağlaya tövbe ederek tavaf eden ihtiyarın niçin ağladığı sorulunca, “Resulullah’a karşı yalan söyleyerek elli hadis uydurdum, onları halk arasında yaydım.” demesi, bunlara örnektir. Hadis uyduranları, yakınlarının, arkadaşlarının veya hadis uydurduğunu bilenlerin haber vermesi de onların tanınmasını sağlamıştır.
2. Hadis Âlimlerinin Yalancılıklarını Tespit Ettikleri Râviler: Hadis âlimleri uyguladıkları cerh ve ta’dil yöntemiyle tespit ettikleri yalancı ve uydurmacı râvilerin rivayetlerini uydurma hadis olarak kabul etmişlerdir.
3. Kur’an-ı Kerim’e Aykırı Olması: Hz. Peygamber, Allah kelamı olan Kur’an-ı Kerim’i Müslümanlara tebliğ etmekle kalmamış; aynı zamanda onu açıklamış ve hükümlerini uygulamıştır. Onun her sözü ve davranışı Kur’an’a uygundur. Buna göre eğer bir rivayet Kur’an’a aykırı ise onun uydurma olduğuna hükmedilir. Örneğin, “Dünyanın ömrü yedi bin senedir, biz yedinci binin içindeyiz.”[1] uydurması, “Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi ancak Rabb’imin katındadır…” [2] ayetine ters düşmektedir. Ayrıca, “Kötü ahlaklı olmak affedilmeyecek bir günahtır.” sözü de Kur’an’ın “Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimseler için bağışlar…”[3] mealindeki ayete aykırıdır.
4. Sünnete Aykırı Olması: Mevzû hadisler, Hz. Peygamber (s.a.v.) den sahih olarak rivayet edilmiş olan hadislere de aykırıdır. Herhangi bir fesadı, bir zulmü, boş bir şeyi, bir batılı övmeyi veya bir hakkı yermeyi içeren ifadeler bu türdendir. “Allah’ın adı Ahmet ve Muhammed olanları cehenneme koymayacağına; güzel yüzlü ve siyah gözlülere azap etmeyeceğine” dair olan sözler, “Allah sizin vücutlarınıza ve yüzlerinize değil, kalplerinize ve amellerinize bakar.”[4] sahih hadisine aykırıdır.
5. Akla, Sağduyuya ve Tecrübe ile Kazanılmış Bilgilere Aykırı Olması: Hz. Peygambere gerçekten ait olan sözlerin akla, sağduyuya ve tecrübe ile elde edilmiş bilgilere aykırı olacağı düşünülemez. Dolayısıyla bu tür sözler ona ait değildir. Örneğin; Nuh’un gemisinin Kâbe’yi yedi defa tavaf edip iki rekât namaz kılması; Allah’ın kendisini bir atın terinden yarattığı ile ilgili uydurmaları akıl ve mantıkla bağdaştırmak mümkün değildir. Aynen bunlar gibi “600/1203 tarihinden sonra doğacaklara Allah’ın hiçbir ihtiyacı yoktur.” sözü de hem akla hem mantığa hem de tarihî gerçeklere aykırıdır. “Patlıcanın her derde deva olduğu”na dair sözü de Hz. Peygamberin söylediği düşünülemez. Çünkü tecrübe ve ilmî bulgulara aykırıdır.[5]
6. Tarihî Olaylara Aykırı Olması: Hadis olduğu söylenen bir sözün tarihî gerçeklere uygun düşmeyişi de o sözün uydurma olduğunu gösterir. Bu tür uydurmalar, tarih bilgisi yardımıyla kolayca tanınmıştır. Dolayısıyla, “Soğuktan sakının; çünkü kardeşiniz Ebu’d-Derdâ‘yı soğuk öldürdü.”[6] sözünü Hz. Peygamberin söylemesi mümkün değildir. Çünkü Ebu’d-Derdâ Hz. Peygamberin vefatından 22 yıl sonra hicretin 32. yılında ölmüştür. Soğuktan öldüğü de belli değildir.
7. Güvenilir Hadis Kitaplarında Bulunmaması: Hz. Peygamberden rivayet edilen hadisler hicri dördüncü asrın sonlarına kadar derlenmiş, çeşitli metotlarla kitaplaştırılmıştır. Dolayısıyla tedvin ve tasnif döneminde yazılmış güvenilir hadis kitaplarında bulunmayan hadislerin uydurma olduğuna kanaat getirilir. Suyûti bu konuda, “Hadis kitaplarında yer almayan, muttasıl bir isnadı da olmayan hadislere yalnız bazı va’z, tefsir, siyer ve tarih kitaplarında rastlamaktayız. İlk devirlerdeki hadis imamları zamanında mevcut olmayan bu sözlerin çoğu sonradan uydurulmuştur.”[7] görüşünü dile getirir.
8. Birçok Kimsenin Görmesi Gereken Bir Olayı Bir Kişinin Rivayet Etmesi: Mevzû hadisler arasında öyleleri var ki birçok sahabe huzurunda söylendiği iddia edildiği hâlde râvisi tektir. Bu husus o hadisin mevzu olduğunu gösteren önemli bir işarettir. Zira birçok sahabe tarafından işitildiği ileri sürülen bir hadisin hiç değilse birkaç sahabe tarafından rivayet edilmesi beklenir. Veda Haccı dönüşünde Hz. Peygamberin “Gâdir Hum” denilen yerde mola vererek kendinden sonra Hz. Ali’yi halife tayin ettiğini fakat orada bulunan ashabın bu haberi gizlediklerini söyleyen rivayetler bu konuda güzel bir örnektir. Bu uydurmanın sahih bir isnadı yoktur. Öte yandan Hz. Peygamber şayet Hz. Ali’yi halife tayin ettiğine dair böyle bir açıklama yapsaydı, hilafet konusunda o kadar anlaşmazlıkların çıktığı o günlerde sahabilerin bunu belirtmeleri gerekirdi. Oysa binlerce sahabe huzurunda söylendiği iddia edilen sözleri rivayet eden bir sahabe çıkmamıştır.[8]
9. Lafzında ve Manasında Bozukluk Olması: Hz. Peygamber şüphesiz Arapların en güzel konuşanıydı. Bundan dolayı onun sözlerinde ölçülü bir ifade güzelliği, açıklık, belagat gibi Arap dilinin kaidelerine uygun bir güzellik vardır. Bu sebeple muhaddisler, lafzında veya manasında ölçüsüzlük, dil kaidelerine aykırılık bulunan hadislerin mevzû olduğunu söylemişlerdir. Örneğin; halkı hayırlı işlere teşvik etmek için uydurulan hadislerde aşırılık, özellikle sevap ve cezada ölçüsüzlük vardır. Küçük bir iyiliğe çok büyük mükâfat ya da basit bir hataya şiddetli bir ceza öngörülmesi gibi.
.
[1] İbnu’l-Kayyîm el-Cevziyye, Uydurma Hadisleri Tanıma Yolları, s. 215.
[2] A’râf Sûresi, 187. ayet.
[3] Nisâ Sûresi, 116. ayet.
[4] Müslim, Birr, 33.
[5] Mehmet Yaşar Kandemir, Mevzû Hadisler, s. 181-184.
[6] Aliyyu’l-Kârî, Uydurma Olduğuna İttifak Edilen Hadisler, s. 64.
[7] Mehmet Yaşar Kandemir, Mevzû Hadisler, s. 180.
[8] Mücteba Uğur, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, s. 233.