Bütün Müslümanların, bu mübarek ayda imanlarını yenilemek için çalışması gerekir. Çünkü iman, kafirlerin entrikalarına karşı Müslümanın kendini savunabileceği ilk silahıdır. Müslüman bu ayda takvaya bürünmeli, namaz, oruç ve zikirle doyasıya beslenmeli, hayatına ve davranışlarına da yansıtacağı bir tövbeyle dinin yardımcılarından olma isteğini yeniden canlandırmalıdır.

Yaşam yolculuklarında kullarına öğüt almaları ve düşünmeleri için konaklar var eden, içinde kat kat sevapların ve mükafatların olduğu mübarek mevsimler nasip eden ve bu mevsimleri de duaların kabul olunması için beklenilen günler kılan Allah'a hamdolsun. Salât ve selam "Kim Ramazan'da iman ederek ve sevabını yalnızca Allah'tan bekleyerek oruç tutarsa geçmiş günahları bağışlanır" diye buyuran Muhammed (s.a.v.)'in, ailesinin, ashabının ve kıyamete kadar ona tabi olacakların üzerine olsun.

"O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur'ân onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya şahit olursa onda oruç tutsun." (Bakara,185)

Yüce bir mevsimin, cömert bir ayın gölgesindeyiz. Hayır ve bereket, Kur'an ve furkan, zafer ve fetih ayı...

Ramazan ayı içinde tarihte eşi benzeri görülmemiş olaylar yaşanmıştır. Müslümanların yükselişinin (izzetinin) başladığı Büyük Bedir Gazvesi... Şeytanın dostlarıyla Rahman'ın dostlarının aralarında akidevi bakımdan ayrılışın gerçekleşmesinden sonra bilfiil birbirilerinden apaçık bir şekilde ayrıldıkları gün...

"O vakit siz vadinin yakın bir yamacında idiniz, onlarsa uzak yamacında idiler. Kervan da sizden daha aşağıda idi. Öyle ki, şayet onlarla sözleşmiş olsaydınız, öyle bir buluşma yeri için mutlaka anlaşmazlık çıkarırdınız. Fakat olması gereken (zafer)in olması için Allah böyle takdir etti. Tâ ki, helak olan apaçık bir delil gördükten sonra helak olsun, sağ kalanlar da yine apaçık bir delilden sonra yaşasın. Kesindir ki Allah, işitendir, bilendir." (Enfal, 42)

Hicretin ikinci senesi, mübarek Ramazan ayının yirmi beşinci gecesi ve bir Cuma günü... Babalar ve oğullar ellerinde mızraklar... Karşı karşıya gelmişler... O gün Allahu Tealâ'nın kendi dostlarını yücelttiği, düşmanlarından ise yüz çevirdiği ve "Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz halde Allah size Bedir'de yardım etmişti. Allah'tan sakının ki, O'na şükretmiş olasınız." (Ali İmran, 123) diye buyurarak dostlarının üstünlüğünü sağlamlaştırdığı gün...

Hicretin sekizinci yılı ve yine bir Ramazan ayı. Allahu Tealâ'nın kendi ordusuna yardım edip, dinini yücelttiği büyük fetih günü... Bu zaferle mukaddes evini necis putlardan ve müşriklerden temizliyor. Ve insanlar Allah'ın dinine fevc fevc (gurup gurup) giriyorlar.

Sene hicrî 658... Yine mübarek bir Ramazan ayı ve günlerden Cuma...

Müslümanlar muzaffer komutan "Kutuz" önderliğinde Moğollarla savaşmaya başlıyorlar. Müslümanların ülkelerine saldıran, hilafeti deviren, İslam Devleti ile harbe girien, Müslümanların ülkelerine saldıran, Müslümanların topraklarını işgal eden ve onları darmadağın eden Moğollar... Ve Allah Subhanehu ve Tealâ bu ümmete onurlarına tekrar kavuşmaları, şerefli ve asil günlerini hatırlamaları için, bu kahraman, cengaver ve cesur komutanı bağışlıyor. İki ordu "Ayn-ı Calut" denilen yerde karşılaşıyor... Rüzgar esiyor... Hatipler minberde... İnsanlar duada.... Ve zafer Müslümanların. Kafirler helak olup yok oluyorlar. Alemlerin Rabb´i olan Allah'a şükürler olsun.

Bu örnekler, denizdeki damla misalidir. Eğer anlatmaya devam edersek tarih boyunca Müslümanların Ramazan ayında kazanmış olduğu nice zaferler buluruz. Buna sayfalar yetmez.

Biz bu büyük günleri, Mübarek Ramazan ayının bizi her ziyaret edişinde anıyoruz ki, şu yaşadığımız günlerde; Müslümanların içinde yaşadığı köleliğin gölgesinde, kafirlerin, tağutların tahakkümü altında, şanlı günlerimize duyduğumuz özlem ve bu günlere tekrar kavuşma çabalarımız çoğalsın.

Bu yıl, bu mübarek ay bize, Amerikalı haçlılar önderliğinde İslam'a, Müslümanlara ve mücahidlere karşı dünyadaki bütün tağutların birleşip gerçekleştirdikleri dünya savaşından sonra geçen bir yılın ardından geliyor... Evet İslam'a karşı dünya savaşı.

Her ne kadar İslam düşmanları bunu başka isimlerle isimlendirseler ve terörle mücadele kisvesi altında sunsalar da, bu bütün Müslümanların dile getirmesi gereken bir gerçektir. Bu yolda elinden geldiğince Allah düşmanları ile mücadele etmek, bütün Müslümanlar üzerine farzdır.

"Siz de gücünüzün yettiği kadar onlara karşı her çeşitten kuvvet biriktirin ve cihad için atlar hazırlayın ki, onlarla hem Allah'ın düşmanlarını, hem de kendi düşmanlarınızı, ayrıca Allah'ın bilip de sizin bilmediğiniz daha başkalarını korkutasınız. Allah yolunda her ne harcarsanız onun sevabı size eksiksiz ödenir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız." (Enfal, 60)

"Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onların cezasını versin ve onları rezil ve rüsvay etsin, yardımıyla sizi onlara muzaffer kılsın. Ve mümin bir kavmin yüreklerini ferahlandırsın." (Tevbe, 14)

"Ey iman edenler, önce yakın çevrenizdeki kâfirlerle savaşın ki, sizde bir güç ve kuvvet olduğunu görsünler. Ve iyi bilin ki, Allah müttakilerle beraberdir." (Tevbe, 123)

Bunun yanında, fitne ortadan kalkıp din yalnız Allah için oluncaya kadar kafirlerle savaşmayı Müslümanlara farz kılan pek çok ayet, sayısız hadis-i şerif mevcuttur. Hatta Allah'ın kitabında ismi Kıtal (savaş) olan başlı başına bir sure vardır. Allah Tealâ bu surede şöyle der:

"İman edenler: ‘Keşke cihad hakkında bir sûre indirilse‘ derlerdi. Ama hükmü açık bir sûre indirilip de, içerisinde savaş zikredilince kalplerinde hastalık olanların ölüm korkusuyla baygınlık geçiren bir kimsenin bakışı gibi sana baktığını görürsün. Oysa onlar için ölüm yaşamaktan daha uygundur." (Muhammed, 20)

Bu farz dinin kat'i farzlarından bir tanesidir. Her hangi bir kimsenin Müslümanların dininde bulunan bu farzı iptal etmesi ya da ortadan kaldırması (geçersiz sayması) mümkün değildir. Buna bu şekilde iman edip teslim olmayan kişi boynundaki İslam bağını çözmüş demektir. Eğer dilerse yahudi, hıristiyan, mürted ya da başka herhangi bir dinden olabilir(?)

Bu gün Amerika ve müttefiklerinin terörizm diye isimlendirdikleri durumu Müslümanlar eğer doğru okuyacak olurlarsa göreceklerdir ki, bu savaş aslında İslam'a, O'nun emirlerine ve hükümlerine yönelik bir savaştır. Bu savaşı teröristlere yönelik bir savaş olarak isimlendirenler ise kesinlikle Mücaihd Müslümanlar değillerdir. ABD ve müttefikleri bu şekilde davranarak Müslümanları uyutmak ve boş sözlerle meşgul etmek istiyorlar. İşin aslı Müslümanların bu duruma kayıtsız kalmaları ise Allah'ın dininden ayrılmaları ve farzları ihmal etmeleri demektir. Müslüman gafletten uyandığı, dinine döndüğü, yerine getirmesi gereken sorumlulukları bir an önce hatırlayarak çalışmaya başladığı zaman... İşte böyle Müslümanlar düşmanların nazarında gaflet uykusundan uyanmış ve biran önce yok edilmesi gereken Müslümanlardır. Günümüzde Amerika ve onun doğu ve batıdaki tağut müttefikleri olan kafir güçlerle, İslam'a bağlı, Kur'an'a iman eden Müslümanlar arasında meydana gelen savaşın iç yüzü budur.

Evet bu günler, insanlığın iki kısma ayrıldığı nihai günlerdir. Bu günlerde inşa‘Allah Allahu Teala Müslümanlar için yeni sayfalar açacak ve onları içinde bulundukları eli kolu bağlı durumdan kurtaracaktır.

Bu zamanda bir Müslümanın dini için mücadele etmemesi ve dinine yardım etme hususunda negatif tutum takınması kesinlikle caiz değildir.

"Neden siz Allah yolunda harcamayasınız ki? Göklerin ve yerin mirası zaten Allah'ındır. Elbette içinizden, fetihten önce harcayan ve savaşan bir olmaz. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel sonucu vaad etmiştir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (Hadid, 10)

"Bu öyle bir savaştır ki, acılarını paylaşmayan, daha sonra pişman olacaktır."

Bütün Müslümanların dine yardım edenler saflarında yerini alması, onlara katılması, eylemlerini ve beklentilerini dinin kendisine yönelik farzlarına göre gerçekleştirmesi, dini için canı ile malı ile çalışması gerekir. Çünkü onun dini -kabul etsin ya da kabul etmesin- düşmanlar için hedef tahtası durumundadır.

Müslümanlar Ramazan ayını, bu ay içinde daha önce yaşadıkları sahte değil, gerçek zaferlere, şereflere tekrar kavuşmak yönünde çabalamak için, yapılacak işleri tekrar gözden geçirmek, safları düzenlemek, planlamak ve önemli işlerin listesini yapmak için bir fırsat kabul etmeli.

Bu mübarek ay, bizden önceki salihler nazarında fetih, cihad ve çalışma ayı olduğu gibi bizim nazarımızda da her hangi bir ziyaretçi gibi olmamalıdır. Bu ay itaat ve hayır ayıdır. Allah onu diğer aylardan daha üstün kılmıştır. Onda tutulan orucu ve namazı günahların ve hataların bağışlanması ve cehennemden kurtulmak için bir sebep kılmıştır. Kullar bu ayda kendilerini gözden geçirir, hayır işlerini arttırır ve takvalı olurlar. Allah'u Teala şöyle buyurur:

"Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki sakınırsınız." (Bakara, 183)

Bu ayda ki yüce hikmet Allahu Teala'nın da buyurduğu gibi sakınmak, takvaya erişmektir.

"Umulur ki sakınırsınız."

Umulur ki Allah'tan sakınır ve hukukunu yerine getirirsiniz, onu şirkten tenzih eder ve tevhidi gerçekleştirirsiniz, bu yolda gerçekten cihad edersiniz.

Umulur ki, Allah'tan sakınır, onun öfkesinden kaçınırsınız, ona daha çok itaat eder, ayıplarınızı takva elbisesi ile örtersiniz. Takva elbisesi... En hayırlı olan işte budur...

"Eğer kişi takva elbisesi giymedi ise,

Giyinikte olsa çıplaktır.

Kişinin en önemli özelliği Rabb´ine itaattir.

Allah'a asi olarak itaat edende hayır yoktur."

Ömer (r.a), Übey bin Kaab (r.a)'a "takva nedir" diye sordu. Übey "Ey mü'minlerin emiri! Sen hiç dikenli bir yolda yürüdün mü" dedi. Hz. Ömer (r.a) "Evet" deyince Übey (r.a) tekrar "Dikenli yolda yürürken ne yaptın?" diye sordu. Hz. Ömer (r.a) "Elbisemi topladım ve dikenlerin bana dokunmaması için gayret ettim" dedi. Bunun üzerine Übey (r.a) "İşte takva budur" diye cevap verdi.

Takva; Müslümanın fitnelere, günahlara ve hatalara karşı dikkatli olması, Allah'ın emirlerine muhalefet etmekten sakınması, O‘nun hukukunu yerine getirememek ya da eksik yapmaktan kaçınması ve yolu üzerindeki, şüphe, fitne, şehvet, büyük günahlar gibi dikenlerden sakınmaya çalışmasıdır.

Hz. Ali (r.a) takva ile ilgili şöyle der: "Takva Allah'tan korkmak, tevazu ile ibadet etmek, aza kanaat etmek ve ölüme hazırlanmaktır."

Seleften bazıları da takva hakkında buna benzer sözler söylemişlerdir. Hepsi aynı minval üzere konuşmuş, aynı eşsiz tatlı kaynaktan doğup aynı yere dökülmüşlerdir.

Bütün Müslümanların, bu mübarek ayda imanlarını yenilemek için çalışması gerekir. Çünkü iman, kafirlerin entrikalarına karşı Müslümanın kendini savunabileceği ilk silahıdır. Müslüman bu ayda takvaya bürünmeli, namaz, oruç ve zikirle doyasıya beslenmeli, hayatına ve davranışlarına da yansıtacağı bir tövbeyle dinin yardımcılarından olma isteğini yeniden canlandırmalıdır.

Bu mübarek ay, ilim ehli ve ulema için de dine karşı sorumluluklarını nasıl eksik yerine getirdiklerini görmek, dini, yöneticilerin emrine amade kılmaktan vazgeçmek, onu tağutların menfaatine olacak şekilde yorumlamaktan kaçınmak için bir fırsattır. Yöneticilerin işlerini yüklenmekten vezgeçmeli, bulundukları mevkide Müslümanları gözetmeli ve tevbe etmelilerdir. Müslümanları da kandırılmaya karşı uyarmalıdırlar.

Ebu Hüreyre (r.a) Rasulullah'tan şöyle bir hadis rivayet eder: "Yalan söylemeyi ve yalanla amel etmeyi terketmeyen kimsenin yemeyi ve içmeyi bırakmasına Allah'ın ihtiyacı yoktur."

Bu ay davetçiler içinde eksiklerini, davetlerini ve takvalarını gözden geçirmek için bir fırsattır. Bu ayda davetlerindeki şüpheleri temizlemeli, iftira, dedikodu gibi cihadı ve mücahitleri oyalayan şeyleri davetlerinden ayıklamalıdırlar.

"Yalan söylemeyi ve yalanla amel etmeyi terketmeyen kimsenin, yemeyi, içmeyi terketmesine Allah'ın ihtiyacı yoktur."

Bu ay bolluk içinde yaşayan müslüman zenginler için de dünyanın her yanındaki mücahit kardeşlerine karşı olan sorumluluklarını gözden geçirmeleri açısından bir fırsattır. Çünkü malla cihad, canla cihadın kardeşidir. Oruçta çektikleri açlıkla; sıkıntıda olanları, fakirleri, miskinleri ve mustaz'afları hatırlarlar. Erkekler... Kadınlar... Mahkumlar... Esirler... Ve dünyanın dört bir yanında Allah düşmanları tarafından gözetlenenler... Elbetteki eğer gerçekten mü'minlerden iseler, onların başına gelen felaketi hisseder, hüzünleri ile hüzünlenir, endişelerini paylaşırlar. Müslümanları umursamayan, onlardan değildir.

Müslümanlar birbirlerine karşı besledikleri sevgi, muhabbet ve merhamette tek bir vücut gibidirler. Uzuvlardan herhangi biri bir sıkıntı, acı hissettiğinde, diğer bütün uzuvlar onun bu acısını paylaşırlar. Bu muhtaçları hatırlamakla olur. Onlara dua ederek, ailelerine sahip çıkarak, çocuklarına merhamet ederek, şefkat göstererek, Allah'ın verdiği nimetleri onlarla paylaşarak, felaketlerini ve acılarını hafifletmek için çalışarak olur.

İbn Abbas (r.a.) şöyle demiştir: "Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) insanların en cömerdi idi. Ramazan ayında Cebrail ile buluştuğu zaman daha da cömert olurdu. Kendisi her gece Ramazan'da Cebrail ile buluşur, karşılıklı olarak onunla Kur'an okuyup incelerdi. Şu bir gerçek ki, Rasulullah (s.a.v.) hayır konusunda sürekli esen rüzgardan daha cömert idi."

Bu fırsat sayesinde Müslümanlar kendilerini Kur'an'a göre gözden geçirmelidirler. Çünkü Ramazan, Kur'an ayıdır.

"O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur'an onda indirildi." (Bakara, 185)

Buna karşılık Allahu Teala kitabını terk edenleri ise şöyle kınamaktadır:

"Peygamber dedi ki: 'Ey Rabb‘im! Kavmim bu Kur'an'ı terkedilmiş (bir şey yerinde) tuttular." (Furkan, 30)

Kur'an'a yönelişin en güzeli ise, genel olarak Müslümanların hayatlarında, siyasetlerinde, ilişkilerinde, hükümlerinde onu uygulamak, onun hükümlerine ve kanunlarına başvurmaktır.

Bu mübarek ayın sunmuş olduğu fırsat aynı zamanda yeryüzünde rahatlık ve bolluk içinde yaşayanlar için de kendilerini gözden geçirme vesilesidir. Kendilerini cihada, din uğruna sıkıntı ve zorluklara katlanmak için hazırlamalıdırlar. Çünkü Allahu Teala bu ayı Müslümanın irade ve sabrı öğreneceği bir okul yapmıştır. Müslüman bu ayda sıkıntılara tahammül etmeyi, nimetleri terketmeyi öğrenir. Çünkü nimete nimetle ulaşılmaz, rahatı isteyen kişi önce rahatı terketmelidir.

Allah'ın dinine yardım etmek, ciddiyet, çaba ve sabır işidir.

Son olarak Ramazan ayı, sevabını Allah'tan umarak tutulan oruç, samimi teveccüh ve tevbe ile şüphesiz tam bir duaya icabet mevsimidir. Allah (c.c.) oruç ayetinin sonunda şöyle der:

"Şayet kullarım, sana benden sordularsa, gerçekten ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasını kabul ederim. O halde onlar da benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki, doğru yola gidebilsinler." (Bakara, 186)

Kendiniz ve aileniz için ettiğiniz duada davetçi kardeşleriniz ve mücahidler için cimrilik etmeyin. Bu mübarek yüce mevsimde yer duadır, gök duadır...

Müslümanların zaferi, kafirlerin helak olması, müşriklerin zilleti, mustazafların kurtulması, esirlerin serbest kalması için sürekli dua edin. Bu kardeşlerinizin sizin üzerinde bulunan en küçük hakkıdır. Müslüman Müslümanın kardeşidir. Birbirlerinden ne koparlar ne de ayrılırlar. Eğer silah ve güç ile yardım etmekten acizseniz, dua ile dininize ve kardeşlerinize yardım edin. Ki dua en büyük silahtır.

Allahım! Bu ümmete, senin dostlarının izzete eriştiği, senin düşmanlarının zelil olduğu senin kitabınla hükmedildiği dosdoğru yolda olmayı nasib et.

Salat ve selam Peygamberimiz Muhammed'in, ailesinin ve ashabının üzerine olsun.

Ebu Muhammed el-Makdisi

ilimdiyari.com
Kaynak : https://ilimdiyari.com/d/573/ramazan-zafer-ve-degisim-ayi
Okumaya devam edin