İbadetin lezzetini ancak onu iyi anlayanlar alabilirler. İyi anlaşılmadan ve bilinmeden yapılan ibadetler tatsız ve ruhsuz, ölü hareketler manzumesine dönüşürler.
İbadetin lezzetini ancak onu iyi anlayanlar alabilirler. İyi anlaşılmadan ve bilinmeden yapılan ibadetler tatsız ve ruhsuz, ölü hareketler manzumesine dönüşürler.
Çoğumuz Allah’ı çeşitli şekillerde zikrederiz, yaptığımız işlerde farklı dualarla O’na dua ederiz. Fakat içimizden, söylediklerini ve yaptıklarını anlayanlar ve iyi bilenler çok azdır. Mesela, bir arabaya bindiğimiz zaman: „Bunu emrimize âmâde eden (Allah) ne yücedir, zaten bizim takâtimiz bunlara yetmezdi. Şüphesiz Rabb’imize döneceğiz.“ (Zuhruf, 13) deriz, bir de bunun manasını iyice anlayabilsek. Bir arabaya ve bir bineğe oturduğumuzda: „Eğer Allah onu bizim emrimize âmâde etmeseydi, ona bizim gücümüz yetmezdi (yani onu bulamaz ve elde edemezdik). Şüphesiz Rabb’imize döneceğiz. Yani öldükten sonra O’na gideceğiz asıl gidisimiz O’nadır. Bu da, dünya gidişiyle, ahiret gidişini iyi ayırt edebilmemiz ve kıyas edebilmemiz için bir uyarıdır.“ (İbni Kesir)
„Bunu emrimize âmâde eden (Allah) ne yücedir!“ dediğimizde, üzerine binmiş olduğumuz bineğin gücünü görürüz. Eğer Allah onu bizim için uysallaştırıp, emrimize âmâde kılmasaydı, ona güç yetiremezdik. Bu yüzden Allah’ı tâzim edip, O’na hamdediyoruz. Bineğin üstünde giderken: „Şüphesiz Rabb’imize döneçeğiz!“ dediğimizde, aynı şekilde Allah’a gitmiş olduğumuzu da hatırlıyoruz. Bineğin hareketi bize ahirete doğru olan hareketimizi hatırlatıyor.
İçinde bulunduğumuz şu maddi hayatın gâilesi içerisinde bunu hissedebilmek, müslüman için çok itici bir etken olacaktır.
Aynı şekilde namaz kılmak için abdest alırken, ellerimizi yıkarken, eğer ellerimizle işlediğimiz günahların yere dökülen su gibi dökülüp gittiğini hissedebilirsek; ağzımızı çalkalarken, ağzımızdan çıkıp Allah’ı kızdırmış olan her kelimenin ağzımızdan dökülen su ile beraber kendisine uygun olan yere gittiğini algılayabilirsek; yüzümüzü yıkarken onu, gözlerimizin baktığı bütün haramlardan temizlediğimizi, kulaklarımızı yıkarken onları tevhid kelimesine muhalif olan her kötü kelimdeden yıkayıp arındırdığımızı ve yerine sadece tevhid kelimesine uygun olan kelimeleri bıraktığımızı, ayaklarımızı yıkarken, onları haram, masiyet ve gaflet mekânlarına atmış oldukları adımlardan temizlemiş olduğumuzu hissedersek, bütün bunlar bizi ibadete itecek çok büyük etkenler olacaktır. Bu hususta Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: „Bir müslüman veya mü’min abdest alıp, yüzünü yıkadığında, gözleriyle bakarak işlemiş olduğu bütün hataları(n etkisi) su ile yüzünden çıkar -veya yüzünden akan her su damlası ile birlikte gider-, ellerini yıkadığında, elleriyle tutarak yapmış olduğu bütün hataları(n etkisi) de su ile -veya son su damlası ile- dökülür, böylece (mü’min) günahlarından arınmış bir vaziyette (abdestinden) çıkar.“ (Müslim)
Aynı şekilde mescidden dışarı çıkarken, sağ ayağımızla değilde, sol ayağımızla çıkmamızın ne anlama geldiğini hissedebilsek. Bunun mânâsı şudur; sol ayağımızı atarak bastığımız dünyanın kıymeti, sağ ayağımızı atarak içine girdiğimiz mescidden çok daha azdır. Her mescidden çıkışımızda bunu hatırlayabilsek, dünyanın ne kadar değersiz olduğunu ve Allah’a ibadet hususunda ne kadar gevşek olduğumuzu hep hatırlamış olurduk. Bu, ahiret için çalışma duygumuzu daha da arttırırdı.
Bu durum, yaptığımız bütün işler ve söyledğimiz bütün dualarda aynıdır. Yaptığımız veya söylediğimiz her şeyin manasını çok iyi bilmemiz gerekir. Böyle olduğumuz zaman sürekli hareketimizi geliştirecek bir yolu elde etmiş oluruz.
Abdulhamid Bilali