İslam sadece barış dini ise, Kurân-ı Kerimdeki savaş ve cihad ayetleri ne oluyor? Kuranda Savaş anlamına gelen kıtâl kelimesi 13 yerde, karşılıklı savaş anlamındaki mukatele ve türevleri 57 yerde, bu kavramların kökü olan katl kelimesi ve türevleri 170 yerde, harb kelimesi ve türevleri 11 yerde, cihad kelimesi ve türevleri 41 yerde geçiyor. Barış anlamındaki silm kelimesi ise, barış anlamında sadece 6 yerde geçiyor.
Dünyanın her yerinde oluk oluk “müslüman kanı” akıtılmasını, müslümanların toplu halde katledilmesini görmezden gelenler, hatta “müslüman katliamı”nı el altından “teşvik edenler, destekleyenler, örgütleyenler, iştirak edenler”; müslümanların yaptığı ya da “müslümanlara isnad edilen küçük bir eylem” olduğunda dünyayı ayağa kaldırıyorlar.
Bir de özellikle ABD, İngiltere, Fransa gibi “emperyalist Batı ülkeleri”nde böyle bir olay vuku bulursa, “halkı müslüman olan ülkeler”in başında bulunanlar bile bunu kınıyor, bir de o ülkeye gidip “destek gösterileri”ne katılıyorlar. Tıpkı “bizim Başbakan”ın, Afrika’nın her yanında müslüman kanı döken, İslam’a ve müslümanlara ait ne varsa vahşi biçimde talan edip sömüren Fransa’ya gidip “terörü tel’in ve Fransız halkıyla dayanışma yürüyüşü”ne katılması gibi.
Hem de, Fransa’nın veya diğer Batılı yöneticiler, müslümanlar katledilirken karşı çıkmadıkları, kınamadıkları, “müslüman kıyımı olmasın” etkinliklerine katılmadıkları, bilâkis bizzat kendileri katliam yaptıkları halde... Mesela Orta Afrika Cumhuriyeti’nde onbinlerce müslüman Hıristiyanlarca, Myanmar’da onbinlerce müslüman Budistlerce katledilirken, Fransa Mali’de İslam medeniyetini yok ederken kimse “Hıristiyanlık/Budistlik barış dinidir” diye karşı çıkmamış, hatta el altından katliamları desteklemişken...
Sayın Davutoğlu Mali’ye veya Orta Afrika’ya gidip, “Fransızların veya Hıristiyanların müslüman katliamını tel’in ve Afrika müslümanlarıyla dayanışma yürüyüşü”ne katılır mıydı? Fransa’ya gösterilen ilginin kaçta kaçı Doğu Türkistan’a gösterildi?
Özellikle Batı ülkeleri “müslümanlara karşı el’an mutaarrız”ken, canı yanan müslümanlar onlara karşı en küçük bir eylem yaptıklarında “İslam’ın ne dini olduğu”na dair cümleler kurulması, bu cümlelerin “bizimkiler” tarafından da tekrarlanması karşısında söyleyecek söz bulamıyorum.
Şimdi “İslam barış dinidir” deniyor. “Senin ne işin var savaşla, otur oturduğun yerde” demeye getirilen bu söz, bu haliyle kesinlikle doğru değil. Körün fili tarif etmesi gibi, İslam’ı bir ucundan, özellikle de kendi “işine gelen tarafı”ndan tutarak “İslam tanımlaması” yapmaya, “İslam’a alan tahsis etme”ye, “İslam’a rol biçme”ye, bununla birlikte “müslümana tarz dikte etme”ye yönelik bir algı operasyonundan ibaret.
Başlığa dönersek, evet, İslam sadece barış dininden ibaret değildir; aynı zamanda “İslam savaş dinidir” de... Tıpkı, aynı zamanda “ahlâk dini”, aynı zamanda “Allah’a ibadet/kulluk dini”, aynı zamanda “devlet/siyaset/idare dini”, aynı zamanda “hukuk/adalet dini” vs. olduğu gibi. Ancak tüm bunların bir arada, bir bütünlük içinde, bütünlüğün diğer unsurlarıyla birlikte yürürlükte olduğu zaman “İslam’dan” olduğu gerçeğiyle birlikte... Yani “İslam bütüncül bir hayat programıdır ve ‘barış’la da, ‘savaş’la da ilgili hükümleri vardır” demek daha doğru olur.
“İslam barış dinidir” söylem, “İslam barışı önerir/önceler”in önemini vurgulamaya yönelik değil. Bu tür söylemleri genelde “müslüman olmayanlar”ın veya “gayrimüslimlere hoş görünmek isteyenler”in kullandığına dikkat etmenizi isterim. Bu, “cihad ve kıtal ayetleri olmayan bir uysallaştırılmış ve vicdanlara hapsedilmiş İslam” tarifinden başka bir anlama gelmiyor.
İslam sadece “barış dini” ise, Kur’ân-ı Kerim’deki “savaş ve cihad ayetleri” ne oluyor? Kur’an’da “Savaş” anlamına gelen “kıtâl” kelimesi 13 yerde, “karşılıklı savaş” anlamındaki “mukatele” ve türevleri 57 yerde, bu kavramların kökü olan “katl” kelimesi ve türevleri 170 yerde, “harb” kelimesi ve türevleri 11 yerde, “cihad” kelimesi ve türevleri 41 yerde geçiyor. “Barış” anlamındaki “silm” kelimesi ise, “barış” anlamında sadece 6 yerde geçiyor.
Bu noktada sormak istiyorum: Müslüman Kur’an’ın tamamına muhatapken, savaşmayan bir müslüman tipi, Kur’an’ın önerdiği bir müslüman tipi olabilir mi?
Bu Kur’ani gerçeklerin yanında, “Ben rahmet ve savaş peygamberiyim” buyuran Rasulullah (sav)’in, 10 yıllık Medine hayatında 25 kez bizzat savaşa iştirak ettiği, 50 de seriyye gönderdiği biliniyor.
Hal böyleyken “İslam barış dinidir” sözünün ne anlama geldiğini; nasıl bir “müslüman tipi” çizdiğini, dünyanın her yanında müslüman kanı akıtılırken müslümanlara nasıl “uysal koyun” olmak öğütlendiğini görmek, bunun arkaplânında oluşturulan “İslam” ve “müslüman” tipolojisinin farkına varmak lazım.
Elbette İslam barışı ister; savaşı da barışı sağlamak için yapar. Ancak “İslam barış dinidir” demek, hayatı tümüyle kuşatan “İslam’a alan tahsis etmek” olur. Nasıl ki Peygamber efendimiz hem rahmet, hem savaş peygamberi; İslam hem barış, hem savaş dinidir. Zulmü defetmek, “Allah’ın hükümlerini hayata hakim kılmak”, fitneyi yeryüzünden kaldırmak, seninle savaşanlara vey İslam’ın otoritesine isyan edenlere karşı savaşmakla mükellef müslümanları “İslam adına” uysal koyunlara dönmeyi öğütleyen bu sözü reddetmek lazım.
Şimdi Doğu Türkistan’ı, Çeçenistan’ı, Filistin’i, Suriye’yi, Mısır’ı, Arakan’ı, Patani’yi, Afganistan’ı, Mali’yi, Somali’yi, Orta Afrika’yı ve daha pek çok İslam diyarını, müslümanların hallerini düşünün. “İslam barış dinidir, onlar ne yaparlarsa yapsınlar, sen barış deyip boynunu bük, otur” gibi bir İslam ve müslüman tipi “İslamca” ve “müslümanca” olabilir mi?
Müslümanlar “aşağılık psikolojisi”nden kurtulmazlarsa, İslam düşmanları İslam’a biçim, müslümana rol biçmeyi sürdüreceklerdir.
Faruk Köse